Yüreğimiz Ege'de Kaldı...
Acıya Umut Olmak İçin İzmir'deydik...

11-11-2020 08:07

Necati GÖK

 

Geçtiğimiz haftalarda ülkemizi yasa boğan İzmir depreminin acı hikâyeleri daha yeni yeni çıkıyor gün yüzüne.

Benim de anlatacaklarım var!

Nişanlımla beraber İstanbul’dan Bursa’ya dönmek için çantalarımızı hazırlıyorduk ki gönüllüsü olduğum BAKUT (Bursa Arama Kurtarma), WhatsApp grubundan İzmir’de deprem olduğunun haberini paylaştı.

Eşyaları toplamayı bıraktık o an!.. Kısa bir süreliğine TV karşısına geçip, haber kanallarını korkuyla izledik ve olayın ciddiyetini öğrenmek için sosyal medya platformlarını inceledik. Olay çok ciddiydi! Hem yıkım hem ölüm haberi almaya başladık. BAKUT Başkanı Cihat Öz, WhatsApp grubundan bütün TİM ekibinin İzmir’e gitmek için hazırlanması gerektiğini ve acilen çıkış yapılacağı mesajını yazdı.

Zaman durmuştu sanki… Nişanlımla göz göze geldik işte o an ve yüreğimdeki acıyı onun gözlerinde de seyrettim. Göçük altında kurtarılmayı bekleyen nice canlar vardı.

Vakit kaybedemezdik! Sevdiğim kadına saniyeler içinde hazırlanma kararı almamız gerektiğini söyledim. Otobüs bileti aldık ve İzmir’e doğru yolculuğumuz başladı.

Ege’nin incisi İzmir'e geldiğimizde saat gece yarısını çoktan geçmişti bile ve ekip olarak 24 kişiydik. AFAD koordinasyon merkezinde toplanılmış, biz gelene kadar çadırlar hazırlanmış ve enkazda kullanılacak malzemeler araçlara yüklenmişti bile.

Grup 2’ye ayrılmıştı yardım için… Nişanlımla ben ikinci ekipte görevlendirilmiştik. Birinci ekip BAKUT başkanı eşliğinde on iki gönüllüyle, belirlenen enkaz bölgesi olan Yağcıoğlu Apartmanı’na gönderildi. Biz ise sabaha kadar dinlendik. Sabah 8 olduğunda enkaz bölgesine gitmek için hazırlandık ve yola çıktık. İlk ekibi enkaz bölgesinde görünce içim parçalandı, hepsinin gözleri kanlanmıştı…

Yorgunluktan mı, yoksa ağlamaktan mı?

Sabaha kadar insanüstü çalışmalarla 8 katlı olan Yağcıoğlu Apartmanı’nı 5. kata kadar titizlikle toparlamışlardı. Ekip değiştikten sonra biz de çalışmalara başladık. Hiltiler, kablolar, kazmalar, kürekler… Ekimiz ve diğer ekipler canla başla, bir umutla çalışıyorduk.

Saat 8’den 16’ya kadar tüm ekipler karınca misali çalıştık ama bir sonuca ulaşamamıştık. Ekip değişimi gerekiyordu. 8’er saat çalışıyorduk. İlk ekip tekrar gelmişti. Duygularımız çok garipti. Herkes harıl harıl can arıyordu; tüm gücümüz ve inancımızla acının adresindeydik işte!

Belki enkaz altından 1 tane de olsa canlı insan kurtarabilme düşüncesi bizi sürekli umuda bağlıyordu.

ÇOCUKLARIYLA ÖLÜME…

Gece ekipçe tekrar çalışmalara başladık. Bu sefer sevince kendimizi biraz daha yaklaşmış hissediyorduk ve iki ekibi birleştirerek operasyona devam ettik; ilk ekip yorgunluğunu unutmuştu, dinlenmeye bile gidemediler. Enkaz altında maalesef cansız bedenlerle karşılaştık. Evin girişinde sıkışmış bir anne ve anneye sarılmış iki çocuk. Duygular yoğun ama içsel... İşte bu acının fotoğrafı idi!

Dışarıdan sağlam bir duruş sergileyen onlarca STK gönüllüsü… Enkaz altında bulunan ilk cansız beden değildi elbette. Önceki gün de yine, aynı şekilde kaçmaya çalışırken ölüme yakalanan bir bedenle daha karşılaşmıştık. Pandemi süreci unutuldu tabi, acı sosyal mesafe tanımıyor ki!

Herkes bir elden en derin önlemlerini alarak nefes nefese o içsel mücadelesini vermekteydi. İsimlerini ve kimliklerini hatırlamadığım ancak yüzlerini hiç unutamayacağım yüzlerce kahraman… Yağcıoğlu Apartmanı’nın arama kurtarma çalışmalarını da bitirmiştik.

Dinlenmek nedir unutmuştu bütün çalışanlar. Aslında dinlenenler 2 saatte bir görev değiştiriyorlardı. Bir sistem var gibiydi ama kimse o enkaz üstünde bunu düşünecek kadar sistemli değildi. Kimse dediğim; AFAD’dan tutun AKUT’a, BAKUT’a, Yıldırım Belediyesi Arama Kurtarma (YAK) ve İHH’ya; daha nice kahramanlara kadar… Kimsenin bu sistemi düşündüğünü göremiyordum.

ÖLÜMÜN SOĞUK KUCAĞI

Yağcıoğlu’ndan sonra Doğanlar Apartmanı’na geçmiştik. Günleri karıştırmıştım artık. Sabahın 10’uydu, bir diğer acı adres Doğanlar’a geldiğimizde.

Sabaha doğru 05.00 gibi ancak dinlenmeye çekilmiştik. Doğanlar Apartmanı’nda güne mutlu bir haberle başlamıştı herkes. Bir can kurtulmuştu. Bırakmamıştı kendisini ölümün soğuk kucağına ve bütün umuduyla tutunmuştu hayata Elif. Görüntüsüyle ve güzelliğiyle küçük bir kız çocuğu.

Bu satırları yazmak o kadar kolay değildi. Gerçekten de değil! Bir STK gönüllüsü olarak oralarda bulunarak, oradaki dik duruşumu şu an kaleme aldığım bu satırlarda sergileyemiyor ve ağlıyorum.

Bu bir gönül işi gerçekten de… Kendimi öne sürmeden, tüm STK çalışanlarını gönülden tebrik ve takdir ediyorum.

Doğanlar Apartmanı’nda güne umutla başlarken, gün sonuna doğru bir sessizlik ve duygu seli bürümüştü her tarafı. Ellerim titriyor, gözümde canlandırıyorum şu an yazarken, oturduğum yerde duramıyorum, rahatça nefes alamıyorum. Yaşarken aynı edebi sergileyebilecek miyim, kalemim elimden bir gün olsa düşecek mi korkusu ve korkular... Kelimeler boğazımda düğümlenirken, abartmıyorum, yeryüzündeki bütün acıları yaşıyor gibiyim, gibiydim. Güne umutla başlarken bir anda mısralara dönüştü o kalem ve o an.

Doğanlar Apartmanı’nda da sabahı bulmuştu çalışmalarımız. Artık arama kurtarma ekiplerini dinlendirmek gerekiyordu.

MUCİZENİN ADI AYDA

Ertesi gün BAKUT olarak Rıza Bey Apartmanı’na gittik. AFAD, JAK, YAK, İHH ve itfaiye gördüğüm arama kurtarma ekiplerindendi.

..Ve buradan da müthiş bir haber gelmişti ki ay gibiydi Ayda, herkesin payına tekrardan bir gözyaşı düşüyordu. Hepimiz bir mucizeye tanık olmuştuk.

Rıza Bey’de gün boyu çalışmalara devam edildi. Yine ekipler tüm içtenlik ve sakinlikleriyle çalışmalarını sürdürdü. Enkazdı sonuçta, gerçek buydu. Duygular bazen ister istemez yenik düşüyordu. Kokular ekipleri yanıltıyor, bazen bir buzdolabı ayrı bir yöne sürüklüyordu. Sabaha kadar çalışıldı ve Rıza Bey Apartmanı’nda da arama kurtarma ekipleri görevlerini insanüstü bir çalışmayla tamamlamışlardı; hüzünle ya da bir cana ulaşmanın sevinciyle.  

Yazacaklarım burada bitmesin isterdim. Daha fazla kahramanın ismini paylaşmak isterdim sizlerle…

Hepsine canı gönülden teşekkürler ancak acıyı yaşamalarına rağmen İzmirlilerin bize göstermiş oldukları ilgi, yemeklerimizi dahi önümüze kadar getirmeleri beni son derece duygulandıran detaylardan sadece bir tanesiydi.  

Acıya umut olmak için İzmir’deydi Türkiye o ürkütücü süreçte.

Bir daha yaşanmaması dileğiyle, sevdiklerinizin değerini bilin!